30 Kasım 2010 Salı

Ajans Yorum'a Yeni Logo


Bursa İnegöl'de faaliyet gösteren Ajans Yorum yeni logosunu kullanmaya başladı. İnegöl'de günlük siyasi gazete olan Haber Yorum gazetesi ve Ulusal yayın yapan Kaçkar Tv'nin İnegöl temsilciliğini yürüten Ajans Yorum firmalara kurumsal kimlik çalışmalarınada hız verdi.
Ajans bölümünü gazete biriminden ayırıp Kaptan işhanı 3. Kata taşınan Ajans Yorum yapacağı işlerde yandaki logoyu kullanacak.

26 Kasım 2010 Cuma

Abbate'nin Öyküsü


Abbate’nin öyküsü

Fortune Türkiye, Aralık sayısında “Sıfırdan zirveye çıkan, zirveden sıfıra inen” Abbate’nin öyküsünü işledi. Abbate’nin lisans hakkını 10 yıllığına alan ve fason üretim yaptıran DS Tekstil’in sahibi Zeyrek Oduncu, fabrika kurmayı planlıyor

Fortune Türkiye, Aralık sayısının kapak konusunu ‘Sıfırdan zirveye çıkan, zirveden sıfıra inen Abbate“ başlığıyla Abbate markasına ayırdı.

1990′larda yıllık 7 milyon adet gömlek üretimiyle dünyanın önde gelen üreticilerinden biri olan Ahmet Tayan’ın kurduğu, son olarak Necmettin Erbakan’ın yeğenleri Mahmut Rauf Çataklı, Hüseyin Yavuz Erbakan ve Mehmet Emin Özalp’ın yönettiği Mercek Holding bünyesine geçen Öztay Tekstil, birkaç ay önce iflas etti. 15.7 milyon dolarlık kredi borcu nedeniyle Halk Bankası’na geçen şirketin Bilecik fabrikasına Bisse ve Sinpaş gibi markalar talip oldu.

Abbate’nin lisans hakkını 10 yıllığına alan Zeyrek Oduncu ise markayı küllerinden yeniden yaratmaya çalışıyor. Derginin haberine göre, şu anda fason üretim yaptıran Oduncu, Ocak ayında aylık 50 bin gömlek üretim kapasitesine sahip olacak bir fabrika kurmak için kolları sıvadı.

Konsept mağaza olacak

Tekstil mühendisi olan ve Öztay Tekstil’de çalışan üniversite arkadaşının ön ayak olmasıyla Abbate’nin üretimine talip olan Oduncu, ”Bunca hikayeye rağmen bayiler markaya karşı bağlılık içerisinde. Olumsuz birçok olaya karşı gerçekten aşırı sempati var. Markanın pazardaki konumunu gördükten sonra bütün sıkıntılara rağmen yeniden kısa sürede canlandırılabileceğini gördüm. Burada bir değer var, bu değerin canlandırılması beni çok ilgilendiriyor. Ben kendimi yolun başında gördüğüm için 5-10 yıl sonra ‘Bu çocuk da bu işi başardı, helal olsun’ denmesi benim için en büyük başarı” diyor.

Zeyrek Oduncu, 6 ay önce Korbel Tekstil’e fason üretimle işe koyuldu. Şu anda 20 civarında bayiye ulaştığını anlatan Oduncu, aylık 50 bin adet gömlek üretimi yapacak, 100-150 kişinin çalışacağı bir üretim tesisi kurmak için çalıştığını vurguluyor.

İlk etapta 45 bayiye ulaşmayı planladıklarını de belirten ve ”Hedefimiz yavaş ama sağlam adımlarla büyümek“ diyen Oduncu, daha sonra bayi sayısını 60′a çıkaracaklarını ve konsept mağazalar açacaklarını da Fortune Türkiye’ye anlattı

23 Kasım 2010 Salı

Twitter kurucusu Jack Dorsey 4 milyar dolara “hayır” dedi


Facebook’un en ciddi alternatifi olan ve en az onun kadar bağımlılık yapan twitter, dev otomotiv ve ağır sanayi şirketlerini geride bırakacak bir değere sadece 5 yıl içinde ulaştı.

Bunun en büyük kanıtı Amerikan Business Insider dergisinde yayınlanan bir haber. Dergi, Twitter‘ı 2006′da hayata geçiren Jack Dorsey‘nin, Google‘ın satın alma tekliflerine iki kez “hayır” dediğini ortaya çıkardı. Habere göre Google, bu yılın başında Dorsey’e “2.5 milyar dolara twitter’ı almaya hazırız” teklifi yaptı. Aldıkları cevap ise Google yöneticilerini şoke etti. Dorsey, Google’a, “Bu teklifi hakaret sayarım. Böyle küçük bir bedele twitter’ı alabileceğinizi mi sanıyorsunuz?” dedi.

Vatan gazetesinde yer alan habere göre, hedef 1.5 milyar dolar ciro. Ancak twitter‘ı en büyük rakibi Microsoft‘a kaptırmak istemeyen Google‘ın pes etmeye niyeti yoktu. Şirket içindeki uzun görüşmeler sonrasında bir kez daha teklif vermeye karar verdiler. 3 ay önce yeniden Dorsey’den randevu istediler. Bu kez önerdikleri rakam tam 4 milyar dolardı. Ancak Dorsey bir kez daha “hayır” dedi.

Kafasındaki rakamı açıklamayı ise reddetti. Dergi, Facebook‘un da emekleme döneminde 11 farklı şirketten o zaman için astronomik olarak nitelendirilen teklifler aldığını, ancak bunları reddeden Mark Zuckerberg‘in şimdi 41 milyar dolarlık (Bloomberg tahmini) şirketin tepesinde olduğunu hatırlattı. Twitter’ın internete sızan ekonomik beklenti raporuna göre henüz nasıl para kazanacağını bile bilmeyen şirket, 2013 yılında 1.54 milyar dolar yıllık ciro hedefliyor.

Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey kimdir?

14′ünde yazdığı program hâlâ taksilerde kullanılıyor Amerika’nın Missouri eyaletinde 1976 yılında doğan Jack Dorsey, çok küçük yaşlarından itibaren bilgisayar tutkunu oldu. Program yazabilecek kapasiteye ulaştığında arkadaşları ortaokul seviyesindeydi. 14 yaşında yazdığı programla ilk parasını kazandı. (Bu program bugün halen bazı Amerikan taksi şirketlerinin organizasyon programı olarak kullanılıyor.) 2000 yılında New York Üniversitesi’nden mezun olmasının ardından San Francisco’ya giderek ilk web şirketini kurdu. Şirket, taksi, ambulans ve kuryelerin internet üzerinden eve çağrılabilmesi için yazılım geliştiriyordu. Ama yıllardır kafasında internet üzerinden anlık mesajlaşma sağlayan ancak o an piyasada olan AOL benzeri mesajlaşma programlarından farklı bir site oluşturmak vardı. 2005 yılında defterine bununla ilgili sık sık çizimler ve karalamalar yazıyordu. Bunları en yakın arkadaşlarından Biz Stone ile paylaşmaya karar verdi. İkili twittr adını verdikleri prototipi 15 gün içinde hayata geçirdi. Google’dan ayrılarak kendi şirketini kuran, böylece dünyanın en büyük şirketlerinden birine ortak olma fırsatını tepen Ewan Williams bu kez hata yapmadı. Projeyi çok beğendi ve kendi cebinden finanse etmeye karar verdi.

Böylece twitter çılgınlığının 3 silahşörü bir araya gelmiş oluyordu. Zaman içinde resim paylaşım sitesi Flickr’a benzememek için isim değişikliğine gidilerek siteye bir de “e” harfi eklendi. Böylece “kuş şakıması” anlamına gelen twitter doğmuş oldu. 2006 Haziran’ında twitter tüm dünyada yayına geçti. Şimdi ABD Başkanı’ndan ünlü sanatçılara, sporculardan gazetecilere kadar milyonlarca ünlü bu sitenin bağımlısı. İran’daki Ahmedinecad karşıtlarının bile en önemli silahı haline geldi.

SANİYEDE 750 TWEET
Jack Dorsey ile Biz Stone‘un bu çizimden 2 hafta sonra hazır hale getirdiği twitter’da şimdi günde 65 milyon tweet gönderiliyor. Bu her saniye 750 tweet anlamına geliyor. Dünya kupasında bu rakama bir ara saniyede 2940′a kadar çıktı.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Türk Telekom Sektöründe En Sevilen Marka



Türk Telekom, Ipsos KMG tarafından yapılan Digital Lovemark`10 araştırmasında `telekomünikasyon sektörünün en sevilen markası` seçildi.

Türk Telekom`un yazılı açıklamasına göre, araştırmaya katılan tüketicilerden aldığı yüzde 30 oranındaki oyla, en sevilen markalar arasında ilk sırayı alan Türk Telekom, geçen yıl da aynı unvanı yüzde 29 oyla almıştı.

12 Kasım 2010 Cuma

Mardan Palace En Lüks Otel




Mardan Palace dünyanın en iyi lüks oteli seçildi!

Mardan Palace Oteli, ‘Dünyanın En İyi Lüks Oteli’, ‘Dünyanın En İyi Spa Oteli’ ve ‘Dünyanın En İyi Royal Suite’ ödüllerini aldı.


Mimari yapısıyla Dolmabahçe Sarayı, Kuleli Askeri Lisesi görünümünde tasarlanmış, Kız Kulesi ve Galata Köprüsü‘nün benzerleriyle İstanbul’un mükemmel bir minyatürünü andıran 1.5 milyar dolar maliyetli Mardan Palace Oteli, ‘Dünyanın En İyi Lüks Oteli’, ‘Dünyanın En İyi Spa Oteli’ ve ‘Dünyanın En İyi Royal Suite’ ödüllerini aldı.

İngiltere’nin başkenti Londra‘da, ‘turizmin oscarları’ olarak da adlandırılan World Travel Awards 2010‘un sahipleri belli oldu. 1000′den fazla adayın yarıştığı World Travel Awards 2010‘da yüzbinlerce seyahat profesyonelinin web sitesinden gerçekleştirdiği oylama sonucu Antalya’da bulunan Mardan Palace, ‘Dünyanın En İyi Lüks Oteli’, ‘Dünyanın En İyi Spa Oteli’ ve ‘Dünyanın En İyi Royal Suite’ ödüllerini aldı. Londra’da düzenlenen gala gecesinde Mardan Palace’ın ödüllerini, Mardan Palace CEO’su Natik Abbasov ve Otel Genel Müdürü Cumhur Özen birlikte aldı.



Antalya’nın Kundu bölgesinde, Akdeniz’in en ünlü sahillerinden biri olan Lara sahilinde, Rus asıllı Azeri işadamı Telman İsmailov tarafından yaptırılan ve 180 bin metrekarelik alanda konumlanan Mardan Palace‘ın yapımı için 10 bin metrekare altın, 500 bin kristal kullanılmıştı. Kapılarını 2009′un Haziran ayında birçok Hollywood yıldızının katılımıyla açan otelin en ucuz oda fiyatı 485 Euro, en pahalısı ise 16 bin Euro.



AST 1989 Group’un Türkiye’deki en önemli turizm yatırımı olan Mardan Palace, mimari yapısıyla Dolmabahçe Sarayı, Kuleli Askeri Lisesi görünümünde tasarlanmış Anadolu Yakası, Avrupa Yakası, Kız Kulesi ve Galata Köprüsü ile İstanbul’un mükemmel bir minyatürünü andırıyor. Otelin ana giriş kapısı, Dolmabahçe Sarayı’nın giriş kapısıyla aynı mimari özellikleri taşıyor. Antika mobilyalarla dekore edilen 2800 metrekarelik lobinin 21 metre yüksekliğindeki cam tavanı, geleneksel saray motifleriyle, el süslemeleriyle bezenmiş.

Otelin en çarpıcı detaylarından bir diğeri ise tarihte Leonardo da Vinci tarafından çizilmiş, ancak uygulamaya geçirilememiş olan Galata Köprüsü. Köprü, havuzun iki yakasını birbirine bağlıyor.


1.5 YILDA ONBİRİNCİ ÖDÜL

Mardan Palace Otel‘in 16 bin metrekarelik açık yüzme havuzu, Mardan SPA Merkezi, dünyanın farklı ülkelerinden lezzetlerin sunulduğu restoran ve cafe-barlarıyla Türkiye’de pek çok ilki bir araya getirdiğini belirten Basın Halkla İlişkiler Müdürü Songül Altun, henüz 1.5 yıldır açık olmasına rağmen 11′inci kez ödül sahibi olduklarını söyledi.

10 Kasım 2010 Çarşamba

İhalecilerin Satınalmacıları Varsa; Reklamcıların Neyi Var (MediaRenter))


Farklı bir konuya daha değinelim:
Şimdi ülkemizin refahı arttıkça, şirketlerinde karları artmaya başladı.Bu artan karlar şirketlerin pazar paylarını artırmak ve piyasada kalıcı olmak için reklam çalışmalarını da olumlu yonde etkiledi, daha da etkileyecek. Şirketler reklam piyasasına daha çok girdikçe reklamların maliyetleri konusunda bilgi sahibi olacak ve reklamlarını daha etkili ve en az maliyetle sunmak için profesyonelleşmiş kadrolar oluşturacaklar.

Ama bu tabiki profesyoneller için geçerli :)

Bizim amacımız bu kadroları olusturamayacak daha orta ölçekli firmalar. Bu demektir ki firmalar daha etkili reklamları ve reklam alanlarını bulacak kişilere ihtiyaç duyacak.Bu kişiler reklamcılara göre firmanın satınalmacısı olacak:)

Hadi buna bi isim bulalım;

Bikere bu kişi alıcı olmayacak, çünkü bu medya alanlarını firma almıyor kiralıyor, demekki bu kişi kiralayıcı olacak, hadi bunu birde herkesin anlamaması için ingilizce kullanalım: RENTER
Sanırım yarısını bulduk. Diğer kısmıda medya olsun demi. O zaman MEDİARENTER demek sanırım yeni bir iş alanı ismi olur. Yakın zaman içinde şirketler için medya kiralayacak kişiler artacak. Demekki ihaleye giren şirketler, firmanın satınalmacısıyla iyi gecinmek zorundaysa.. Mediarenter'lara dikkat reklamcılar..

Ali Ağaoğlu: Türkiye’nin en büyük gayrimenkul projesini yapacağım


Ali Ağaoğlu: Türkiye’nin en büyük gayrimenkul projesini yapacağım

Ağaoğlu, İstanbul Ayazağa’ya Türkiye’nin en büyük gayrimenkul projesini yapmak için kolları sıvadı.

Emlak Konut Gayrimenkul Yatrım Ortaklığı (GYD) tarafından geçen ay İstanbul Ayazağa‘daki dev arsa için açılan ihaleyi 1 milyar 203 milyon TL’lik arsa payı teklifiyle kazanan Yeşil İnşaat ve Metal Yapı‘nın başını çektiği 5′li konsorsiyum, Emlak GYO’ya 180 milyon TL’lik ön peşinatı ödeyemeyerek, 24 milyon 400 bin TL’lik teminatı yakmıştı. İhalede ikinci en iyi teklifi ise 3 milyar 250 milyon TL toplam satış geliri, 1 milyar 153 milyon 750 bin TL’lik Emlak GYO payıyla Ağaoğlu Grubu şirketlerinden Akdeniz İnşaat vermişti.

Ali Ağaoğlu, gelişmeler sonrası ihale ile ilgili herhangi bir finans sıkıntıları olmadığının altını çizerek, “Biz bir işe girerken hesabımızı iyi yaparız, altından kalkamayacağımız hiçbir işe girmeyiz” diye konuştu.

“İstanbul’un simgesi olacak”

En yüksek teklifi veren grubun çekilmesi sonrası ihale süreci ile ilgili şifahi bilgi aldıklarını, şartname gereği tebligat kendilerine ulaştığında gereğini yapacaklarını açıklayan Ali Ağaoğlu, dev arsada “Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük gayrimenkul projesini” yapacaklarını söyledi.

Ağaoğlu, “İstanbul’a yaraşır, şehrin simgesi olacak bir projeye imza atacağız. Mimarlarımızı zaten konuyla ilgili görevlendirmiştik, çalışmaları tamamlayıp ses getirecek bir proje inşa edeceğiz” dedi. İmar planlarında 241 bin 905 metrekare yüzölçümüne sahip arsanın 193 bin 900 metrekaresi konut alanı olarak yer alıyor. Bu alanın 2.2 emsal değeri bulunduğu için üzerine 426 bin 580 metrekare inşaat alanı bulunuyor. Ali Ağaoğlu, karma bir proje planladıklarını, alışveriş merkezleri, konut alanlar ve ofis binalarıyla dev bir proje inşa edileceğini söyledi.

7 Kasım 2010 Pazar

Markaların Sürü Psikolojisi


Geçen ayki sayımızda “Başarının zirvesinden sonra tarihin markadan aldığı intikam!” başlığı altında jenerik marka konusunun bir yönü üzerinde durmuştuk: “Jenerik olma durumu iki türlü gerçekleşir. Birincisi, markanın yaşam eğrisinin belli bir döneminde (çoğunlukla zirvede) tüm kategorinin o marka adıyla anılması durumudur.


Tüm PVC kapı pencere sistemlerinin ‘Pimapen’den kaynaklı olarak ‘pimapen’, tüm kağıt mendillerin ‘Selpak’tan kaynaklı olarak ‘selpak’ adıyla anılması gibi... İkincisi ise, kendi kendini sırtından hançerlemek şeklinde tezahür eder. Mesela ‘Doğa’ gibi orta malı bir sözcüğün marka ismi olarak benimsenmesi durumu... ‘Markalar jenerik isimlerden vebadan kaçar gibi kaçmalıdır.’ diyen Al Ries, bu durumu başarısızlığa giden en kısa yollardan biri olarak tarif etmektedir. İki ‘jenerik’ olma durumu birbirinden çok farklıdır. Birincisi önemli bir başarının ardından gelir, ikincisi ise daha baştan başarısızlığa mahkum eder.”

Bu ay, “jenerikleşmeden nemalanma güdüsü” yanında, bir şeyleri eksik bırakma “korku”suyla ortaya çıkan başka tür bir jenerikleşme olgusu üzerinde konuşalım. Bazı kategorilerde yaşanan ve “sürü psikolojisi sendromu” diyebileceğimiz bir durum bu...

Sürü psikolojisi, daha çok finans piyasalarında ve borsalardaki krizlerin mantığını açıklamak için kullanılır. Ama o krizler konjonktüreldir, buradakiler ise kalıcı... Markalardan birisi açılışı yapıyor, sonra ikinci, üçüncü derken, bakmışsın bütün marka adlarının arkasına kategoriyi temsil ettiği düşünülen bir ad yapışıvermiş. Sonra da her şey çorba! Sürüden ayrılmaya kalksan dağın öte yanında kurtlar pusu kurmuş, korkuyorsun. E, ayrılmasan, zaten sürünün içinde kayıpsın! Tabii cesaret gerekiyor, ama akıllıca bir cesaret, deli cesareti değil.

Gustave le Bon “Kitleler Psikolojisi”nde şöyle yazar: “Tekrar tekrar aynı tarzda ortaya atılan iddialar, fikir cereyanı dediğimiz şeyi husule getirir ve o zaman sirayetin kudretli mekanizması işe karışır. Fikirler, hisler, heyecanlar, inançlar kitleler üzerinden mikropların sirayeti kadar kudretli tesirlere maliktirler. Bu hadise bir sürü halinde bulundukları zaman hayvanlarda da görülebilir. Bir veya birkaç koyunun bir şeyden ürkmesi derhal öteki koyunları da ürkütür.”

Basına epeyce malzeme olduğu için 2006 yılındaki sürü intiharlarını hatırlarsınız. 2006’nın Temmuz ayında Van’ın Gevaş ilçesinde, önce bir koyun, ardından da 1479 koyun uçurumdan aşağıya atlayınca, bu toplu intihar vakası basında “koyunlar intihar etti” diye haber olmuştu. Kısa süre sonra Bitlis’in Tatvan ilçesinde de koyun intiharları yaşandı. Ardından aynı yılın Ağustos ayında Hakkari’nin Durankaya beldesinde bu kez “dana intiharları” meydana geldi.

Sürü psikolojisi Selçuk Erdem’in karikatürlerine de sıkça konu olur. Erdem’in bir karikatüründe koyunlar aralarında konuşmaktadır. Koyunlarda biri:

– Artık sürü psikolojisine uymayacağım!

Ve diğerleri:

– Ben de!
– Ben de!
– Ben de!
– Ben de!
– Ben de!

Aşağıdaki diyaloğa da sürü psikolojisinin tartışıldığı bir forumda rastlamıştım:

1. kuzu: Meeee!
2. kuzu: Mee!
3. kuzu: Meeea!
4. kuzu: Meeee!
5. kuzu: Me!
6. kuzu: Meeee!
7. kuzu: Mee!
8. kuzu: Meeea!

Geçen gün arkadaşlarla bir reklam üzerinde konuşuyorduk. Reklam, Erpiliç’e mi aitti, Şenpiliç’e mi? Yoksa Şeker Piliç’e mi? Karar veremedik de, genç arkadaşlardan biri küçük bir araştırma yaparak bize yardımcı oldu.

Tavuk sektöründen bahsediyorum. Hepsinin adı bi’şey, soyadı piliç... Bu arada tabii ki, tavuk değil, piliç... Vaadi içinde gizli! Gerçi et sektörünün tamamında böyle uyanıkça bir yaklaşım vardır; inek, öküz veya manda eti değil, dana etidir; koyun, koç veya keçi eti değil, kuzu etidir!

Her neyse, biz piliç konusuna devam edelim. Google’da piliç arayın, başlıyor Şeker Piliç, Er Piliç, Şen Piliç, Bey Piliç, Beyza Piliç, Gedik Piliç, Şölen Piliç, Ak Piliç (Politik avantajı iyi kavramış!), Emre Piliç, Ömür Piliç (Sahi, ne oldu buna, o kadar şaşaa ve şatafattan sonra?) Ateşli Piliç (Pardon, bu film adıymış!) diye alıp başını gidiyor maşallah! Bu Piliç bile var!

Beyazcılar kadar olmasa bile, kırmızı et sektörü de bu sürü psikolojisinden kendini kurtarabilmiş değildir. Birkaç isim sayalım: Maret, Danet, Vanet, Oret, Namet, Alet, Hüret, Bonet, Tanet... Ya bu nasıl? Vahdet!

Yine “sürü psikolojisi sendromu” PVC kapı ve pencere sektöründe de hakim. Zavallı Pimapen! Koca marka sürüden ayrılmak için Dr. Pimapen diye kıvranıp, patinaj yapıp duruyor. Bir zamanlar avantaj olan rekabet silahının namlusu, şimdi kendisine dönmüş durumda. Ne var? Hepsi pen... Kimi şupen, kimi bupen!

Sucuları atlamayalım: Hayat Su, Aysu, Beysu, Çene Suyu, Karsu, Pansu, Esin Su, Cansu, Berrak Su, Ege Su, Fatsu, Korusu, Kumsu, Sultan Su ve benzerleri... Saymakla bitmez. Javsu bile var; Jandarma Asayiş Vakfı Destekleme A.Ş.’nin suyu...

Listenin ilk başında saydığım Hayat Su’yun logosunda “Su” yazmıyor, ama mecburen “Hayat Su” olarak anılıyor. Neden mi? Bu da başka bir jenerik isim vakasının sonucu... Çünkü “hayat” öyle bir isim ki, markanın bağlamı içinde kullanılmaması halinde markaya yönlendirme yeteneği sıfır. Markaya yönlendirmek için mecbursunuz “su”yu zikretmeye...

Kategori adını marka adına yapıştırma olgusunun sadece saydığımız örneklerle sınırlı olmadığını, hatta özellikle bazı küçük işletmeler için bunun zaman zaman bir ihtiyacı karşıladığını da söylemek gerekir. İlk akla gelenleri sayabiliriz: İnşaat, İletişim, Reklam, Restoran, Giyim, Tekstil, Gıda, Bakliyat, Süpermarket, Bakkal gibi onlarca, belki yüzlerce kategori adı...

Toparlarsak; bu “yarı jenerikleşme” olgusu, aslında “eksik markalaşma” zaafının bir sonucudur. Birçok değeri bünyesinde barındırması gereken marka, en önemli bilgiyi, yani kategori bilgisini ismen anmadan muhatabına aktaramıyorsa bu işte bir terslik var demektir. Bunu aktaramayan, arkasındaki “Piliç”i atınca tüyü yolunmuş kaza dönen markanın markalaşma sürecini henüz tamamlamadığı yargısına varmamızın ötesinde, bu hedefe ulaşabilme noktasında bizi kuşkuya sevk etmesi de çok doğaldır.

Peki, ne yapmak lazım? Markalaşmanın sonuna kadar hakkını verme cesaretini gösterebilmek dışında başka ne yapılabilir ki?

THE BRAND AGE DERGİSİNİN EYLÜL 2010 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Twitter'da en cok takip edilenler


Twitter‘da follower yani takipçi sayısı yarıştırma inceden popülerlik ölçütü haline gelmeye başladı. Mashable’da yer alan habere göre Twitter serverlarının %3′ü tek başına Justin Bieber için çalışıyor. Justin Bieber Türkiye’de pek bilinmeyen ancak Amerika’da çok geniş bir hayran kitlesine sahip 16 yaşında Kanadalı bir şarkıcı. Bieber’ın Twitter’da tam 5.082.070 takipçisi var. Bu rakamı görünce aklıma geldi, acaba Twitter’da en fazla takip edilen (en fazla followerı olan) kullanıcılar kim? İşte yanıt:
1. Lady Gaga – 6,131,965
2. Britney Spears – 5,879,732
3. Ashton Kutcher – 5,726,788
4. Barack Obama – 5,309,729
5. Ellen DeGeneres (the Ellen Show) – 5,167,065
6. Justin Bieber – 5,082,070
7. Kim Kardashian – 4,722,721
8. Oprah Winfrey – 4,176,483
9. Taylorswift13 – 4,152,534
10. Katy Perry – 3,746,184
*İstatistikler Twitaholic.com’dan alınmıştır. Follower sayıları anlık olarak değişebiliyor ancak sıralamada bir değişiklik olmuyor.

Marka Yüzü Olmak


Pegasus dediğimizde aklımıza Ali Sabancı gelir, girişimcilik örneğidir, Beymen dediğimizde Cem Boyner deriz, çünkü modernliği yansıtır. Bu bahsettiğim kişiler, kendi markalarıyla uzaktan bir bütün halindedir. Direkt son tüketiciyle buluşmasalar da, markalarında kendi izlerini taşırlar, ve tüketicileri de bunu bilir.
Neden tüketiciler bir ürünü ya da servisi tercih eder diye sorsaydık önceden, aklımıza ilk fiziksel faydası gelirdi. Ama artık fiziksel faydanın dışında bağlılığın da önemli olduğunu, yani tüketicilerin fiziksel fayda ile yetinmeyip, aldıkları ürün ya da servisle örtüşecek duygusal bir şey aradığı nettir.
Ağaoğlu İnşaat, inşaat sektörünün en önemli firmalarındandır. Gazetelerde ve dergilerde, modern apartmanların, sitelerin tek sayfalık resimlerini görürdük. Sonra birden arabalarıyla, ve özel yaşantısıyla Ali Ağaoğlu magazin basınında yer almaya başladı. Öğrendik ki, Ali Ağaoğlu, Ağaoğlu İnşaat’ın patronu. Şimdi ise iki öğe birleşti, Ali Ağaoğlu kendi markasının marka yüzü oldu.
Yaklaşık 2 aydır, hemen hemen her gazetede sür manşette, İstanbul’da bilboardlarda, televizyonda reklamlarda ‘Bu ülkede herkes iyi yaşamayı hak ediyor’ dedi Ali Ağaoğlu, kendi üslubuyla ‘My World Europe’un özelliklerinden bahsetti. Şimdi ise yeni reklamı ve yeni projesi ‘My Towerland’ için, Sinan Çetin’le birlikte geçmiş kamera karşısına. Reklam filmine baktığımızda tüketicinin istediği iki alanı da dolduruyor. Fiziksel faydalarına baktığımızda, evlerin özelliklerinden bahsediyorlar, enerjisini kendisinin üreteciğini söyleyerek sosyal sorumluluk kısmını ön plana çıkartıyorlar. Peki bu reklam filmlerinin sağladığı duygusal yanın ne olduğunu düşünürsek, Ali Ağaoğlu’na güven, patrondan çok babacan kimliği vs. ve en önemlisi de o eve sahip olanların, ‘Ali Ağaoğlu’nun evinde oturuyoruz’ diyebilmesidir.
Şimdi Ara Haber OL
530 274 94 93
Blog'da Yer Almak İçin:İletişim